15 Mayıs 1960
Doğum Tarihi: 15.Mayıs.1960 Nevzat Çelik kaç yaşında : 65 Doğum Yeri: Boyabat, Sinop Nevzat Çelik , 15 Mayıs 1960 tarihinde Sinop ilinin Boyabat ilçesinde doğmuştur. 3 kardeşi vardır. 1965 yılında ailesiyle birlikte İstanbul 'a geldi. Gültepeye yerleştiler. İlk ve ortaokuldan sonra Yeni Levent lisesinde okudu. Bu yıllarda kendisini sağ sol çatışmalarının içerisinde buldu. 1977'deki bir boykot nedeniyle okuldan atıldı. Şişli lisesinde eğitimini tamamladı. Mart 1980 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Uygulamalı Endüstri Sanatları Yüksek Okulu Grafik bölümü birinci sınıfta okurken tutuklandı. Dev-Sol davasından idam istemiyle yargılandı. Önce Davutpaşa askeri cezaevine götürüldü. Metris Cezaevinde kaldı. Nevzat Çelik şiirinin bestelendiğini biliyordu ancak şarkıyı hiç duymamıştı, cezaevinde teyp ve kaset yasaktı. Ceza evindeki zor koşulları protesto etmek için açlık grevine girdiler... bu ölümüne çabaları sonuç verdi... şartlar biraz iyileştirildi.. Şafak Türküsü albümü çıktıktan tam 1.5 yıl sonra koğuşa alınan bir teyp sayesinde Nevzat Çelik şiirini Ahmet Kaya 'nın sesi ve müziğiyle dinledi. Nevzat Çelik o şiiri annesi Fahriye hanım ve o dönem cezaevleri kapısında çile dolduran tüm analara ithaf etmişti, aynı kasette Nevzat Çelik'in Tutuşur Dizlerim, Geleceğim, Zeytin Karası, gibi şiirlerini de besteledi Ahmet Kaya . işkencelerle geçen 8 yıllık cezaevi günlerinin ardından 1987 yılı Aralık ayında tahliye edildi Nevzat Çelik , onu Ahmet Kaya şarkısıyla tanıyan çoğu kişi yaşadığına inanamıyordu, o dizeleri yazan kişinin idam edildiğini sanıyorlardı, biraz da kafalarında efsaneleştirmişlerdi... bu yüzden imza günleri başladı... beklemediği bir ilgi gördü Nevzat Çelik ... Nevzat Çelik sonraki yıllarda da Ahmet Kaya ile çalıştı. Nevzat Çelik 1992 yılında kısa süren bir evlilik yaptı. Şafak Türküsünden sonra, Müebbet Türküsü, Yağmur Yağmasaydı, Sevgili Yoldaş Kurbağalar, Suda Seken Hayat gibi şiir kitapları çıktı, 1 roman ve öyküsü yayınlandı, uzun seneler ailesinin Gültepe'deki evinde yaşadı, sonra Ayvalık'a geçti. 1985 yılında İTÜ İşletme Fakültesi Öğrenci Derneği tarafından ülke çapında yapılan şiir yarışmasına bir şiiri ile katıldı ve bu yarışma 1986 yılında sonuçlandı, Nevzat Çelik 'in şiiri yarışmaya katılan 1350 kadar şiir arasından ilk ona girdi ama birinci olamadı. 1987 yılında Müebbet Türküsü adlı şiir kitabı Poetry International ve Hasan Hüseyin Şiir Ödülünü aldı. Daha sonra hiçbir yarışmaya katılmadı. Nevzat Çelik , 4 Aralık 1987 tarihinde İstanbul , Metris Cezaevi'nden tahliye oldu. 1990 yılında iki şiir kitabı daha çıkardı; Suda Seken Hayat ve Yağmur Yağmasaydı. 1998 Ekim ayında Sevgili Yoldaş Kurbağalar adlı şiir kitabı, 2005 Nisan'ında ise ilk romanı Bağışlanmış Hüzün yayımlandı. Nevzat Çelik, Balıkesir 'in Ayvalık ilçesinde yaşamaktadır. Ödülleri : 1984 - Akademi Kitabevi Şiir Birincilik Ödülü (Şafak Türküsü kitabı ile) 1987 - Poetry International Ödülü (Müebbet Türküsü şiir kitabı ile) 1987 - Hasan Hüseyin Şiir Ödülü (Müebbet Türküsü şiir kitabı ile ) 2024 - Yüzyılın Aydınlık Yüzleri Kitapları : 1984 - Şafak Türküsü (Şiir) 1987 - Müebbet Türküsü (Şiir) 1990 - Suda Seken Hayat (Şiir) 1990 - Yağmur Yağmasaydı (Şiir) 1998 - Sevgili Yoldaş Kurbağalar (Şiir) 2005 - Bağışlanmış Hüzün (Roman) 2006 - Sen Giderken (Hikaye) - "Sen Giderken" 2011 yılında "Leke" adıyla yeniden yayınlanmıştır. ŞİİRLERİ Af Anımsamak Kuşları Anneler Günü Bahar Ağrısı Bu Bahar Şaşma Bulutları Kıvırcık Çiçek Gibi Çocuk Diyarbakır Ölüleri Ellerin Müebbet Güneş Gibi Güz Güzdür Hasretin Müebbet Hepinizin Olsun Bu Şiir Hırsızlama İçeri Kanat Çırpa Kesin Uyak Kitap Türküsü Kuşlardan Önce Kalkan Maceram Merak Müebbet Türküsü Mümkünüm Yok Ne Fayda Öğüt Sanki Sen Sen Büyü Sıcak Saklayın Gecelerimi Suç Sunu Şafak Türküsü Tahliye Olan Uykusuz Yağmur Yağmasaydı Yaşamak Ağrısı Yaşıyorum BESTELENEN ŞİİRLERİ Neyleyim, Ahmet Kaya - Neyleyim Sıcak Saklayın Gecelerimi, Grup Yorum Sıcak Saklayın Gecelerimi, Ahmet Kaya - Geleceğim Şafak Türküsü, Ahmet Kaya - Şafak Türküsü Tutuşur Dizelerim, Ahmet Kaya - Tutuşur Dizelerim Zeytin Karası, Ahmet Kaya - Zeytin Karası 1 Beni burada arama anne Kapıda adımı sorma Saçlarına yıldız düşmüş Koparma anne Ağlama Kaç zamandır yüzüm tıraşlı Gözlerim şafak bekledim Uzarken ellerim Kulağım kirişte Ölümü özledim anne Yaşamak isterken delice 2 Bugün görüş günü Günlerden salı Islak Sarı bir yağmur Ülkemin neresine bakarsa ay Orada yitik bir anne ağlıyor Sen aralıyorsun yağmuru Acıdan sırılsıklam alnına siper edip elini Sonra bir umut koşuyorsun Yüreğin avcunda ısırırken çırpıntı gözlerini (ah verebilseydim keşke yüreği avcunda koşan herbir anneye tepeden tırnağa oğula ve kıza kesmiş bir ülkeyi armağan koşma anne birdenbire batacak olan düş denizinde yarattığın umut sandalıdır oysa benim için gece ışık hızıyla koşan kısa ve soğuk bir zamandır bu yüzden boğuk seslerle geldiler bir şafak uykusuz yorgun ve korkak 3 sanırım baytardı yüreğimin depreminde rihter ölçeği çatlarken ölebilir raporu veren beyaz önlüklü doktor boşver hipokrat amca üzülme ne olur sen de anne sen de üzülme hücremin dört bir köşesinde el ayak izlerimi ciğerlerimde yırtılan bir çığlıkla hazır beklediğim ve korkunç bir sabırla birbirine eklediğim korkak kahraman gecelerimi düşlerimle sınırsız diretmişliğimle genç şaşkınlığımla çocuk devrederken sıradakine usulca açılıverdi yanağımda tomurcuk pir sultan'ı düşün anne şeyh bedrettin'i börklüce'yi torlak kemal'i düşün anne hala kanaması nedendir faşizmin göğsünde utangaçlığı bile vuramadan yanaklarına yasının onsekizinde ölümüne pervasız yürüyen ince bilekli çıplak ayaklı tanya'nın deniz'i düşün anne her mayıs şafağında uzun uzun döverken darağaçlarını ve o şafaktan doğma onbir yaşını çiğneyip yürüyen çocukları insanları düşün anne düşün ki yüreğin sallansın düşün ki o an güneşli güzel günlere inanan mutlu bir yusufçuk havalansın 4 sıcak omuzlar değerken omzuma buz üstünde yürüdüm yıllar boyu bayraklar ve türkülerle kopunca memelerinden o mükemmel yaşama kurşunlar sıktılar alnıma açık alanlarda ağır kartalların konup kalktığı yalçın kayalardan biriydim ölüp dirildim yeniden güneşli güneşsiz akşamlarda mutlu yarınlar adına özgürlük adına ekmek adına üstüne vardım kuyruğu kanlı itlerin dirilip dönmesin diye hiroşimalar tahtadan atların boynuna çıplak ölümlerle yatmasın diye çocuklar aç gözlerle bakmasın diye çocuklar kardeşlik adına havadaki kuş denizdeki balık adına yürüdüm yıllar boyu dönüp bakmadım arkama ıraktı gözlerim çok ırak izim kalır mı bilmem yürüdüğüm yolda kalsa da silinir gider yalnızca bir ağıt gibi çakılır ardımca gelenlere gözlerimi yaktığım yer 5 tören adımlarıyla ölmek ne garip şey anne kanlı karanlık bir oyunda baş oyuncuyum bütün gözler üstümde sürüyor gecenin karnında şafağa bakan oyun masa üstünde üşüyen bir sigara yanında küçücük bir cam bardak içinde rengi bu gecenin cılız titrek bir kibrit kağıt kalem sandalye geride flu yağlı büküm büküm bir ip ve çingene kuralına uygun değişmez dekoru mudur idam mahkumunun 6 kırılacak cammışım gibi davranıyorlar yüzlerinde zoraki çatılmış bir hüzün oysa birazdan boynumu kıracaklar pul pul dökülecek yaz siyasi eylül'ün ben ölümü asıl az ötede titreyen çingenenin kara killi ellerinde gördüm anladım ki küllenen sigaradır soğuyan bir bardak çaydır benim ömrüm yani benim güzel annem alacaşafağında ülkemin yıldız uçurmak varken oturup yıldızlar içinde kendi buruk kanımı içtim 7 ne garip duygu şu ölmek öptüğüm kızlar geliyor aklıma bir açıklaması vardır elbet giderken darağacına 8 geride masa üstünde boynu bükük kaldı kağıt kalem bağışla beni güzel annem oğul tadında bir mektup yazamadım diye kızma bana elleri değsin istemedim gözleri değsin istemedim ağlayıp koklayacaktın belki bir ömür taşıyacaktın koynunda usul adımlarla yürüdüm ömrümü karşımda kurum kurum-laşan darağacı (tarlakuşu korkmaz ki korkuluktan ökse de olsa dört bir yanı) birdenbire acıdı boynum gelecekler var birbiri ardınca genç yakışıklı ne olur işçi kadınım az yumuşak dik şu kefenin yakasını 9 yaşamak ağrısı asıldı boynuma oysa türkü tadında yaşamak isterdim çiçekleri kokmak ırmakları akmak yaz boyu çobanaldatanlara aldanmak su başlarında aylak sektirmek kavalımı sonra bir çocuğun afacan bacaklarında anavarca kayalıklarına tırmanmak isterdim o güzel günleri görenler arasında bir soluk ben de yaşamak isterdim bir de luvr müzesinde seyretmek gizliden öperken siya-u jakond'u tebessümünden işte o an saçlarından yakalamak dolunayı bir de yirmibeş kilometreden görebilmek nazım'ın gözleriyle pırıl pırıl moskova'yı ölmek ne garip şey anne bayram kartlarının tutsaklığından aşırıp bayramı sedef kakmalı bir kutu içinde vermek isterdim çocukların ellerine sonra sonra benim güzel annem damdan düşer gibi vurulmak isterdim bir kıza 10 künyemi okudular suçumuz malum gecenin kıyısında durmuşum kefenin cebi yok koynuma yıldız doldurmuşum koşun çocuklar çocuklar koşun sabah üstüme üstüme geliyor yanlış mı duydum yoksa erkenci bir horoz mu ötüyor keskin bir acı bilenmiş gitgide yaklaşıyor sonum iri sözlerim yoktu söyleyecek usulca baktım yüzlerine bin yıllık iskeletleri çatırdayarak göçtü ayaklarının dibine korkutamadılar beni anne avlunun ortasında çatık bir kaş gibi duran darağacı bir zaman rüzgarda saçını tarayan telli kavak değil mi boynumdaki kemendi bir öğle sonu bükerken o kız sarı sıcak sevdasını düşünmedi mi söyle anne o çingene bir çiçek bahçesi kadar sıcak sokağımızdan bağıra çağıra geçen bohçacı kadını sevmedi mi çılgınca 11 kurulmuş tuzaklar yok artık yolumda işkenceler zindanlar hücreler savunmak yok mutlu tok bir yaşamı açlık grevlerinde beynimi bir sıçan gibi kemiren mideme karşı kısacası bir çiçeği düşünürken ürpermek yok gülmek umut etmek özlemek ya da mektup beklemek gözleri yatırıp ıraklara ölmek ne garip şey anne artık duvarları kanatırcasına tırnağımla şaşkın umutlu şiirler yazamayacağım mutlak bir inançla gözlerimi tavana çakamayacağım baba olamayacağım örneğin toprak olmak ne garip şey anne ceplerimde el yerine balyoz taşırken korkunç bir merakla beklerken kurtuluş haberlerini ve yüreğimin ırmakları taştı taşacakken ölmek ne garip şey anne uçurumlar ki sende büyür dağdır ki sende göçer ben yaprak derim çiçek derim çam diplerinde açmış kanatlarını kozalak derim gül yanaklı çocuğa benzer yine de oğlunu yitirmek kimbilir ne garip şey anne 12 beni burada arama anne kapıda adımı sorma saçlarına yıldız düşmüş koparma anne ağlama kırıldıysa düş evinin kapısı bütün kırık kapıların çağrılışıyım kızların yanaklarında çukurlaşan biten başlayan aşkların ortasındayım her kavgada ölen benim bayrak tutan çarpışan her kadın toprağı tırnaklayarak doğurur beni özlem benim kavga benim aşk benim bekle beni anne bir sabah çıkagelirim bir sabah anne bir sabah acını süpürmek için açtığında kapını umarım kurtuluş haberleriyle dönmüş olur çam ve kekik kokuları içinde acı yüzlü çocuklar o zaman nasıl indirilmişlerse şen şakrak öylece kalkar uykudan şalterler dişleyip tükürmeden sigaralarını türkü tadında giyinirken işçiler bir sabah anne bir sabah acını süpürmek için açtığında kapını adı başka sesi başka nice yaşıtım koynunda çiçekler çiçekler içinde bir ülke getirirler başlarını koymak için yorgun dizine sen hazır tut dizini anne o mükemmel güne Nevzat ÇELİK Kaynak:Biyografiler.com Nevzat Çelik yaşıyor mu? , Nevzat Çelik biyografi , Nevzat Çelik hayatı , Nevzat Çelik özgeçmişi , Nevzat Çelik hakkında , Nevzat Çelik doğum yeri , Nevzat Çelik fotoğraf , Nevzat Çelik video , Nevzat Çelik resim , Nevzat Çelik kimdir? , Nevzat Çelik kaç yaşında? , Nevzat Çelik nereli , Nevzat Çelik memleketi , Nevzat Çelik albümleri Tiyatro Oyuncusu , Sinema Oyuncusu , Yönetmen , Ses Sanatçısı